top of page
Kanunların Gözden Geçirilmesi

MAKALELER

MEME KÜÇÜLTME AMELİYATI İLE İLGİLİ YARGITAY KARARLARI



MEME KÜÇÜLTME AMELİYATI İLE İLGİLİ YARGITAY KARARLARI


Meme küçültme ameliyatları ülkemizde en çok yapılan estetik ameliyatlardandır. Bu sebeple de ameliyat sürecinde ve sonrasında müvekkillerimiz bazı problemler ile karşılaşabilmektedirler. Ameliyat sürecinde ameliyatın yapıldığı hastahaneden veyahut ameliyatı yapan doktorun kusurundan kaynaklı olarak maddi manevi zarara uğrayan müvekkillerimiz için gerekli hukuki süreçlere başvuru yaparken emsal içtihatların takibi oldukça önem arz etmektedir.


Aşağıda örnek olması açısından meme küçültme ameliyatları ile ilgili güncel Yargıtay kararlarından bazılarını sunmaktayız.


Yargıtay 3. Hukuk Dairesi 2012/177 E. , 2012/6939 K.


"İçtihat Metni"

MAHKEMESİ:ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ

Dava dilekçesinde 105.000.00 TL tazminatın faiz ve masraflarla birlikte davalı taraftan tahsili istenilmiştir. Mahkemece davanın reddine dair verilen hükmün temyiz incelemesinin duruşmalı olarak yapılması davacı vekili tarafından istenilmekle; taraflara yapılan tebligat üzerine duruşma için tayin olunan günde temyiz eden Davacı Vek.Av.... geldi. Aleyhine temyiz olunan Davalılar Vek.Av. ... ile ... geldiler. Gelen vekillerin sözlü açıklamaları dinlendikten sonra işin incelenerek karara bağlanması için 15.03.2012 günü saat 14.00’e bırakılması uygun görüldüğünden, belli saatte dosyadaki bütün kağıtlar okunarak, tetkik hakiminin açıklamaları dinlenip, gereği düşünüldü.

Y A R G I T A Y K A R A R I

Davacı vekili; davacının büyük ve sarkık meme şikayeti ile davalı ... Hastanesine giderek plastik ve rekonstrüktif cerrahi estetik alanında uzman davalı Dr....'na estetik amaçlı ameliyat olduğunu, meme uçlarının yerlerinin değiştirilmesine doktorun istemi üzerine müsaade ettiğini, ancak bu ameliyatın hangi riskleri taşıdığının davalı tarafından anlatılmamış olduğunu, enfeksiyon ve yanlış operasyon sonucu meme uçlarını kaybettiğini ve memenin görünümünün tamamen estetikten yoksun, bakılamaz bir hal aldığını, bu durumdan davacının son derecede etkilendiğini, buna sebep olan davalıların sorumlu bulunduklarını ileri sürerek, 100.000 TL.manevi ve 5.000 TL.maddi tazminatın davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmesini istemiştir.Davalı ... vekili; davacının ileri derecede büyük ve sarkık göğüslerinin neden olduğu bel, boyun ve sırt ağrıları nedeniyle Hastaneye başvurduğunu, operasyonların risklerinin açıklandığını, hasta ile birlikte ve onun rızası ile meme başının serbestleştirilip yeni yerine taşınması tekniği ile küçültme yapılmasına karar verildiğini, operasyondan sonra yapılacak işlemler anlatılıp çıkartılan davacının haftada iki kez olmak üzere kontrole çağrılmasına rağmen kontrole gelmediğini, komplikasyonda davalı doktorun kusurundan kaynaklanmış bir durum olmadığını, yanlar arasındaki ilişkinin eser değil, tedavi amaçlı müdahale olduğunu belirterek, kusursuz olması nedeniyle davanın reddine karar verilmesini istemiştir.


Davalı ... Hastane vekili; davacının müvekkili şirketin işlettiği hastaneye her iki memede ileri derecede büyüklüğe bağlı boyun ve sırt ağrısı şikayeti ile başvurduğunu, meme küçültme ve dikleştirme ameliyatı talebi ile başvuruda bulunduğu iddiasının gerçeği yansıtmadığını, cerrahi müdahaleden sonra gerekli muayene, tetkik ve tedaviden kaçınmış olduğunu belirterek davanın reddine karar verilmesini savunmuştur.Mahkemece, tanık beyanları ile davacının operasyon hakkında önceden bilgilendirildiği ve operasyon sonrası kontrollerini aksattığı, verilen takipsizlik kararı ile Adli Tıp 3.İhtisas Kurulu raporundan ise davalı Doktorun eyleminin tıp kurallarına uygun olduğu anlaşılmakla davalı doktor ve çalıştığı hastane hakkında açılan davanın reddine karar verilmiş, hüküm davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.Yanlar arasında davacının memelerinin küçültülmesi yanında, meme başları da taşınmak suretiyle estetik bir görünüm kazandırılmasının da amaçlandığı, dolayısıyla, ameliyatı da plastik ve rekonsrüktif cerrahi uzmanı davalı Doktorun gerçekleştirdiği, böylece taraflar arasında eser sözleşmesi kurulduğu anlaşılmaktadır.


Eser yüklenicinin sanat ve beceriyi gerektiren, bir emek sarfı ile gerçekleştirilen sonuçtur. Yüklenicinin eseri iş sahibinin yararına olacak şekilde ve ona hiçbir zarar vermeden meydana getirmesi, davalı yüklenicinin hem sadakat hem de özen borcunu kapsar. Burada belli bir sonucun ortaya çıkması amaçlanır. Meydana getirilen eserin iş sahibinin beklentisini karşılamaması halinde sözleşmedeki yarar dengesi iş sahibi aleyhine bozulmuş olur. Bu bakımdan eserin fen ve sanat kurallarına uygun, iş sahibinin beklentilerini karşılar özellikleri taşıması aranır. Aksi halde eserin ayıplı olduğu kabul edilir. Ayıplı eseri meydana getiren yüklenici ise ortaya çıkan ayıp ve eksiklerden ayıba karşı tekeffül borcu nedeniyle sorumludur.Yüklenici hangi yöntemi kullanırsa kullansın eserin ayıpsız olarak ortaya çıkması gerekir.Dosya içeriğinden, davalı doktor ile görüşen davacının ameliyatın türü hakkında bilgilendirildiği ve ikinci bir ameliyat olmamak adına ilk ameliyatta meme küçültme yanında estetik açıdan meme başının da taşınmasına karar verildiği anlaşılmaktadır. Ancak operasyon için davacının kızının oluru alınmış ise de, davacıya ameliyatın risklerinin anlatıldığı ve kabul ettiğine dair bir bilgi ve belge sunulmamış, dinlenen davalı tanıkları kendilerine benzer ameliyatlarda davalı Doktorun bilgi verdiğini beyan etmişler ise de bu beyanlar davacının da bilgilendirildiğini kabule yeterli görülmemiştir. Kaldı ki bu ameliyat sonrası davacının meme uçlarının nakledildiği yere yapışmaması nedeniyle zaten eser ayıplı hale gelmiştir.O halde, mahkemece hukuki yorumda yardımcı olabilecek bir hukukçunun da bulunduğu bilirkişi kurulundan maddi tazminata ilişkin rapor alınarak sonucuna göre hüküm kurulmak gerekirken, yanılgılı gerekçe ile davanın reddi doğru görülmemiştir.Bu itibarla yukarıda açıklanan esaslar gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulü ile hükmün HUMK.nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, Yargıtay duruşmasında vekille temsil edilen davacı taraf için duruşma tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi hükümlerine göre takdir edilen 900 TL vekalet ücretinin davalıdan alınıp davacı tarafa verilmesine, peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 15.03.2012 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.



Yargıtay 15. Hukuk Dairesi 2018/2524 E. , 2018/2644 K.


"İçtihat Metni"


Mahkemesi :Asliye Hukuk Mahkemesi


Yukarıda tarih ve numarası yazılı hükmün temyizen tetkiki davacı vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla dosyadaki kağıtlar okundu gereği konuşulup düşünüldü:


- K A R A R -


Davacı vekili, müvekkilinin 24.10.2007 tarihinde davalı hastanede meme küçültme ameliyatı olduğunu, 25.10.2007 tarihinde taburcu edildiğini, birkaç gün sonra meme başında renk değişimi ve koku gelmesi üzerine, doktora başvurduğunu, davalı ...'ın kendisini muayene edip her şeyin yolunda olduğunu söylediğini, 6 gün geçmesine rağmen meme ucundan gelen kokunun dayanılmaz hal aldığını ve renginin siyahlaşması üzerine 05.11.2007 tarihinde 2. kez ameliyata alındığını ve ameliyat sırasında meme ucunun çürüdüğü, içeriye yayılmaması için alınması gerektiği, ilk ameliyatta bazı gelişmelerin ters gitmesi nedeniyle meme ucunda kan dolaşımının olmadığı, çürümenin bundan kaynaklandığı, hatanın kendilerinde olduğunu, bu ameliyat sonrasında davacının sol mememsinde his kalmadığını ve çürüme içeriye de yayıldığından meme içine de müdahale edilmesi nedeniyle memede küçülme meydana geldiğini, ameliyatın başarısız olduğunu, kasıktan alınan parçayı meme zeminine koyacaklarını bildirerek tekrar ameliyat günü verdiğini, 2008 yılı Ocak ayında yapılan bu operasyonun sonuç vermediğini ve meme zemini oluşturulamadığını, daha sonraki günlerde yapılan müdahaleden de sonuç alınamadığını, bir kez daha yapılan operasyonda ise, davalı doktorun alınan parçayı yere düşürüp üzerine bastığını, bu nedenle yeniden parça alınarak zemin oluşturulduğunu, bu kez de meme zeminin renk değişimi için totonaj işlemi yapılması gerektiğini, masrafların kendileri tarafından karşılayacağını söyleyerek Ataşehir ... Şifa Hastanesi'ne yönlendirdiğini, bu işlemin geçici olup, 5-7 yıllık aralıklarla tekrarlanması gerektiğini, hatalı ameliyat nedeniyle 2007 yılında başlayan tedavisinin halen devam etmekte olduğunu, davacının sol memesinin

diğerinden küçük kaldığını, meme ucunun bulunmadığını, hastaneye ödenen 4.500,00 TL ile 500,00 TL ilaç masrafı, 500,00 TL yol masrafı, her 5-7 yılda yapılması gereken tatuaj masrafı için 3.000,00 TL maddi tazminat olmak üzere 5.500,00 TL'nin davalılardan tahsiline karar verilmesini dilemiş, bozma ilâmından sonra da dava değerini 10.000,00 TL olarak açıklayarak noksan harcı tamamlamıştır.

Davalı ... vekili cevap dilekçesinde, davacının ameliyat öncesi ve sonrası yapacaklarını söylendiği ve aydınlatma görevinin yerine getirildiğini, davacıya ameliyat sonrasında kullanması gereken sporcu sütyenini yanında getirmesi gerektiğinin bildirildiği ve sigara içme öyküsü bulunması nedeniye sigara içmemesi ve içilen ortamlardan uzak durması gerektiğinin bildirilmesine rağmen hastanın ameliyat sonrası kontrole geç geldiği gibi, 6 ay boyunca kullanması gereken sporcu sütyeninin yerine sentetik kumaştan oluşan bir sütyenle geldiğini, anılan balenli dar sütyeni sekiz saat boyunca kullandığını, bu nedenle iki memesinde de komprese olduğunu, hastanın iskemi repervüzyon hasarının kalıcı olması olasılığı için gerekli olan 6 saatlik iskemi süresinin aşıldığını, yapılan muayene sonucunda davacının sol meme başında kapilatire azlığı gözlendiğini, dar sütyenin çıkartılarak takibe alındığını, tedaviye uymadığı verilen ilaçları almadığı anlaşıldığından tedavisine hastane koşullarında damar yolu açılarak sabah akşam antibiyotik ve ... kesici tedavisi uygulandığını, davacının isteği üzerine 2008 yılının ocak ayında tedaviye başlandığını ve meme başı bölgesindeki deri kazınarak greft ile tekrar oranımına karar verildiğini, greft seçeneği için hastanın sezeryan yara izlerinden faydalanıldığını, ancak davacının verilen talimatlara uymaması kontrollere düzensiz gelmesi ve sigara kullanması nedeniyle iki kez greft konulmak zorunda kaldığını, yere düşen greftin hastaya kullanılmayıp yeni dönor alındığını, greft tuttuktan sonra meme ucunun oluştulmasının planlandığını, ilk olarak kalıcı dolgu yöntemini denendiğini, dolgunun yetersiz kalması üzerine iki kez flep cerrahi yönteminin de denendiğini, ancak istenilen yükseltinin yakalanamaması üzerine delay flep ile onarımının altı ay sonra yapılmasına karar verildiğini, davacının bu süre dolmadan davayı açtığını, kendi kusurlu davranışları sonucu komplikasyon olarak çıkan sonuçtan sorumlu olmadıklarını savunarak davanın reddini istemiştir.

Davalı hastane işleticisi vekili ise, davacının kendi kusurlu davranışları sonucu gelişen komplikasyonlardan sorumlu olmadıklarını, davanın reddine karar verilmesini istemiştir.


Mahkemece, ... Kurumu 3. İhtisas Dairesi'nce düzenlenen 02.03.2012 tarihli raporunda meme küçültme operasyonladrından sonra meydana gelen meme ucu nekrozunun bu ameliyatın beklenir bir komplikasyonu olduğu, bunun sebebinin kişinin bünyesel faktörleri, sigara kullanımı, olması gerekenden daha dar sütyen kullanımı gibi bir çok faktöre bağlı olabileceği, bunlardan birinin tek başına etkisinin olup olmayacağının ayırımının yapılamayacağını ve nekroze meme ucunun yerine tatuaj yapılabileceği ve her tatuaj gibi bunun da belli sürelerle yenilenmeye ihtiyaç duyabileceği gözönüne alındığında davalı doktor ve hastaneye atfı kabil kusur bulunmadığı, raporda davacıya uygulanan tedavide hekim kusurunda bahsedilmediği, hekim ile doktor arasındaki ilişkinin vekâlet aktinden ibaret olup, davalıların sorumluluğundan söz edilemeyeceğinden bahisle davanın reddine karar verilmiş, hüküm davacı vekilince temyiz olunmuştur.


Mahkemece, yapılan araştırma ve inceleme ve alınan ... Raporlarının hüküm tesisine elverişli olduğundan sözedilemez. Davacı memelerinde oluşan iltihap ve sivilceler için davalı hastaneye başvurduğunu, davalı uzman doktorun rahatsızlıkların büyük memeden kaynaklandığın, küçültülürse bu rahatsızlıkların kalmayacağı ve böylelikle ölü hücrelerin de temizleneceğini belirteret ameliyata razı olduğunu açıklamıştır. Yine dosya içerisinde mevcut bulunan 05.11.2007 tarihli standart bakım planında da davacıya yapılan operasyonun meme küçültme operasyonu olduğu anlaşılmıştır. Taraflar arasındaki uyuşmazlıkta maddi gerçeğin ortaya çıkması için alınan raporun da dosya kapsamına uygun olması ve denetlenebilir olması zorunludur. Oysa alınan raporda, sonuç kısmında, meme küçültme operasyonlarından sonra meydana gelen meme ucu nekrozunun bu ameliyatın beklenir bir komplikasyonu olduğu, bunun sebebinin kişinin bünyesel faktörleri, sigara kullanımı, olması gerekenden daha dar sütyen kullanımı gibi bir çok faktöre bağlı olabileceği ancak bunlardan birinin tek başına etkisinin olup olmadığının ayrımının yapılamayacağı, nekroze meme ucunun yerine tatuaj yapılabileceği ve her tatuaj gibi bununda belli süreler içinde yenilenmeye ihtiyaç duyabileceği, göz önüne alındığında davalılara atfı kabil bir kusur bulunmadığı bildirilmiş, ancak, hasta onam formunda anestesi yönünden ayrıntılar bulunmasına karşın, genel onam formunda ameliyatın komplikasyonları konusunda detay bulunmadığı anlaşılmıştır. Yine, ... Kurumu'nun raporunda bahsi geçen sonucun bir komplikasyon olduğu bildirilmesine karşın, komplikasyon oluştuktan sonra komplikasyon yönetimi konusunda hastane ve doktorun üzerine düşen görevi yerine getirip getirmediği konusunda da bir değerlendirme yapılmamıştır.


Diğer yandan, 04.04.1997 tarihinde imzalanan ve 09.12.2003 tarihinde 25311 sayılı Resmi Gazetede yayımlanıp yürürlüğe giren ve iç hukukumuzun bir parçası haline gelen Avrupa Biyotıp Sözleşmesi 16.03.2004 tarihinde onaylanmış olup, sözleşmenin "Meslek Kurallarına Uyma" başlıklı 4. maddesinde, "araştırma dahil, sağlık alanında herhangi bir müdahalenin ilgili mesleki yükümlülükler ve standartlara uygun olarak yapılması gerekir." düzenlemesi karşısında, raporda davacıya uygulanan tıbbi tedavinin mesleki yükümlülük ve standartlara ait olup olmadığı hususu da yeterince tartışılmamış, sadece yapılan işlemler ve sonuç kısmında komplikasyona bağlanarak davalıların kusursuz olduğu bildirilmiştir. Hekim hasta arasındaki ilişkide belirleyici olan tıbbi standarttan kastedilenin, teşhis ya da tedavi aşamasında ya da müdahale sonrasındaki süreçte noksanlık ya da yanlışlık şeklinde değerlendirilmesi zorunludur. Hekim, hastasına hem teşhis hem tedavi hem de ameliyat sonrası gelişen komplikasyonlarda hastanın zarara uğramaması için gerekli önlemleri almak zorunda olup, bu önlemleri aldığı halde sonuç meydana geldiyse bu durumda sorumluluğundan bahsedilemez. Mahkemece bu hususlara değinmeyen rapora dayalı olarak karar verilmesi hatalı olmuştur.


Bu nedenlerle mahkemece yapılacak iş, aralarında plastik ve estetik cerrahi, genel cerrahi ve enfeksiyon uzmanının da bulunduğu 3 kişilik akademik kariyere sahip bilirkişi heyeti oluşturulmak suretiyle, davacıya uygulanan iş ve işlemlerin neler olduğu, olması gerekenle yapılanlar kıyaslanarak, özellikle davacıda gelişen durumun komplikasyon mu yoksa hekim hatası mı olduğu hususu da aydınlatılarak, hekim hatası bulunduğu kanısına varıldığı taktirde sorumlu tutulmalı, komplikasyon olduğu kanısına varıldığı taktirde ise, aydınlatılmış onam formunda bu konuda bir detaya yer verilmediği gibi gelişen komplikasyon ise yönetiminin de tıbbi standartlara uygun olup olmadığı gözetilerek davacının istek kalemleri değerlendirilmeli ve az yukarıda açıklanan düzenlemeler dikkate alınarak hasıl olacak sonuca uygun bir karar verilmelidir.

Eksik inceleme ve hatalı değerlendirmeyle karar verilmesi doğru olmamış, kararın bozulması uygun bulunmuştur.


SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle temyiz olunan hükmün davacı yararına BOZULMASINA, ödediği temyiz peşin harcının istek halinde temyiz eden davacıya geri verilmesine, karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere 21.06.2018 gününde oybirliğiyle karar verildi.



Yargıtay 4. Hukuk Dairesi 2013/11809 E. , 2013/13931 K.


"İçtihat Metni"


MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi


Davacı ... vekili Avukat ... tarafından, davalı ... aleyhine 13/09/2011 gününde verilen dilekçe ile manevi tazminat istenmesi üzerine mahkemece yapılan yargılama sonunda; davanın reddine dair verilen 26/07/2012 günlü kararın Yargıtay’ca incelenmesi davacı vekili tarafından süresi içinde istenilmekle temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra tetkik hakimi tarafından hazırlanan rapor ile dosya içerisindeki kağıtlar incelenerek gereği görüşüldü.

Davacı, davalı doktor tarafından kendisine ve ablasına "meme estetiği ve küçültme" ameliyatının yapıldığını, ablasının ameliyatından sonra sorunlar yaşaması nedeniyle ablası tarafından davalı aleyhine açılan tazminat davasında, davalı doktor tarafından delil olarak, ameliyat öncesi çekilmiş vücudunun üst kısmına ait elbisesiz fotoğraflarının izinsiz ibraz edildiğini, bu durumun özel yaşamının gizliliğini ihlal ve kişilik haklarına saldırı oluşturduğunu belirterek uğradığı manevi zararın ödetilmesini istemiştir.


Davalı ise, dava konusu olay ile ilgili takipsizlik kararı verildiğini, davacının kardeşi tarafından açılan tazminat davasının yargılaması sırasında, savunma hakkının kullanımı ile ilgili olarak fotoğrafların ibraz edildiğini, davanın kötüniyetle ve haksız kazanç elde etme amacıyla açıldığını ileri sürerek reddedilmesi gerektiğini savunmuştur.


Yerel mahkemece, davalı tarafından fotoğrafların kendisine karşı açılan davada olumsuz sonucun sigara içilmesi nedeniyle oluştuğunun ve bu hususta doktor kusurunun bulunmadığının ispatlanması amacıyla kapalı zarf içinde dosyaya sunulduğu, davalının bu hareketinin savunma hakkı kapsamında değerlendirildiği gerekçesiyle istem reddedilmiştir.


Anayasa’nın “Özel hayatın gizliliği” başlıklı 20. maddesi gereğince herkes, özel hayatına ve aile hayatına saygı gösterilmesini isteme hakkına sahiptir. Özel hayatın ve aile hayatının gizliliğine dokunulamaz. Yine ...Sözleşmesi'nin 8. maddesinde de herkesin özel ve aile hayatına, konutuna ve haberleşmesine saygı gösterilmesini isteme hakkına sahip olduğu belirtilmiş; maddenin ikinci fıkrasında ve Anayasanın 20/2. maddesinde yasaya uygun sınırlama nedenleri sayılmıştır. Bundan başka, Medeni Yasa'nın 24. ve 25. maddeleri ile hukuka aykırı olarak kişilik haklarına yapılan saldırılar koruma altına alınmış, bu hakların saldırıya uğramasının yaptırımı da Borçlar Yasası'nın 49. maddesinde gösterilmiştir.


Dava konusu olayda; davacının ablasının meme estetiği ve küçültme ameliyatından sonra, yapılan ameliyat ile ilgili sorunlar yaşaması nedeniyle davalı aleyhine açtığı tazminat davasında, davalı doktor tarafından delil olarak, davacının da aynı şekilde ameliyat olması nedeniyle, ameliyat öncesi çekilmiş vücudunun üst kısmına ait elbisesiz fotoğraflarını izinsiz delil olarak ibraz etmiştir. Bir hekim olan davalının mesleği nedeniyle elde ettiği fotoğrafları meslek sırrı kapsamında değerlendirmeyip ve onu saklamayarak başka bir davada davacının iznini almadan delil olarak sunması, davacının özel yaşamının gizliliğinin ihlali olup, onun kişilik haklarına saldırı oluşturur.

...

Yerel mahkemece açıklanan yönler gözetilerek, davacı yararına uygun bir tutarda manevi tazminat takdir edilmesi gerekirken, yerinde olmayan yazılı gerekçeyle istemin tümden reddedilmiş olması usul ve yasaya uygun düşmediğinden kararın bozulması gerekmiştir.

SONUÇ: Temyiz olunan kararın yukarıda gösterilen nedenlerle BOZULMASINA ve peşin alınan harcın istek halinde geri verilmesine 10/09/2013 gününde oybirliğiyle karar verildi.


Yargıtay 3. Hukuk Dairesi 2015/1871 E. , 2016/1669 K.


"İçtihat Metni"

MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ


Taraflar arasındaki maddi ve manevi tazminat davasının mahkemece yapılan yargılaması sonucunda, davanın reddine yönelik olarak verilen hükmün, süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine; temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra, dosya içerisindeki kağıtlar okunup gereği düşünüldü:


Y A R G I T A Y K A R A R I


Davacı vekili dilekçesinde; müvekkilinin göğüs küçültme, karın ve basen bölgelerindeki yağlarının aldırmak üzere davalı hastanede görev yapan diğer davalı doktor ile anlaştığını, 13.12.2011 tarihinde göğüs küçültme ve karın germe ameliyatı yapıldığını, davalı doktorun sağ göğüs ucu su toplayınca müdahale edip suyu boşalttığını, ancak bölgenin kabuklanıp göğüs ucuna yapıştığını, göbek deliğinin içeri kaçtığını, yaklaşık 3 ay sonra ücret karşılığı yeniden ameliyata alındığını, bu ameliyatla gerekli düzeltmelerin ve karın ile bacak bölgesinde liposuction(yağ alma) işlemi yapıldığını, ancak işlemlerin başarısızlıkla sonuçlanması üzerine 2 ay sonra 3.kez ücretsiz olarak ameliyata alınan müvekkiline yapılan müdahale sonrası da olumsuzlukların devam ettiği (göğsünde akıntı v.s) sözkonusu ameliyatlar nedeniyle davacının bedeninin eskisinden daha kötü hale geldiğini, davacının yükümlülüğünü yerine getirdiği, ilk ameliyat için 7.000 TL, 2.ameliyat için 3.000 TL ödediğini, davalıların taahhüdünü yerine getirmediği, davacıyı uyarmadığını, müvekkilinin hayata küstüğü ve depresyon ilaçları kullandığını ileri sürerek, 10.000 TL maddi, 50.000 TL manevi tazminatın davalılardan tahsilini talep etmiştir.

Davalı şirket vekili cevabında; davayı kabul etmediklerin savunmuştur.

Davalı ... vekili cevabında; bu tür operasyonlarda ek cerrahi müdahale gerektirebilecek komplikasyonların oluşabildiğini, ameliyat öncesi bu hususların davacıya anlatıldığını, ayrıca kendisine yazılı onam formu imzalatıldığını, risklerinin davacı tarafından bilindiğini, davacının sigara kullandığını, bu hususta gerekli uyarının yapıldığını, hastanın son olarak 02.07.2012 tarihinde kontrole gelip sonrasında uğramadığını, yara iyileşmelerinin 1 yıl sürebileceğini, davalının kusuru bulunmadığını savunarak, davanın reddini dilemiştir.

Mahkemece; Adli Tıp 2. İhtisas Kurulundan alınan ayrıntılı rapor kapsamına göre davacının meme küçültme ve karın gerdirme isteğiyle davalılara başvurarak onam formunu imzaladığı, yapılan birinci, ikinci ve üçüncü ameliyatlarda tam başarılı olunamamış ise de kişiye uygulanan cerrahi girişimlerin tıp kurallarına uygun olup, doktor ve hastanenin kusurlarının bulunmadığı gerekçe gösterilerek, davanın reddine karar verilmiştir.

Hükmü, davacı vekili temyiz etmektedir.

Somut olayda; yanlar arasında davacının göğüs küçültme, karın ve basen bölgesindeki yağları aldırmak üzere operasyon için anlaşma yapıldığı, uygulamanın gerçekleştirildiği, böylece taraflar arasındaki eser sözleşmesi kurulduğu anlaşılmaktadır. (BK. Md. 355 vd; TBK md. 470 vd.)

Eser, yüklenicinin sanat ve becerisini gerektiren bir emek sarfı ile gerçekleştirilen sonuçtur. Yüklenicinin eseri iş sahibinin yararına olacak şekilde ve ona hiçbir zarar vermeden meydana getirmesi, davalı yüklenicinin hem sadakat hem de özen borcunu kapsar. Bu arada belli bir sonucun ortaya çıkması amaçlanır. Yüklenici edimini yerine getirirken, iş sahibinin hukukça korunan kişilik değerleri, sağlık ve vücut bütünlüğü ile yaşama hakkını ihlal edecek hertürlü davranıştan kaçınmak zorundadır. Meydana getirilen eserin, iş sahibinin beklentisini karşılamaması halinde, sözleşmedeki yarar dengesi iş sahibi aleyhine bozulmuş olur. Bu bakımdan eserin fen ve sanat kurallarına uygun, iş sahibinin beklentilerini karşılar özellikleri taşıması aranır. Aksi halde, eserin ayıplı olduğu kabul edilir. Ayıplı eseri meydana getiren yüklenici ise, ortaya çıkan ayıp ve eksikliklerden ayıba karşı tekeffül borcu nedeniyle sorumludur.

Eserdeki ayıp nedeniyle yüklenicinin sorumlu olduğu hallerde işsahibi seçimlik haklardan birini kullanabilir. TBK m 475(BK m 360). Bunlar; 1- Eser, işsahibinin kullanamayacağı veya hakkaniyet gereği kabule zorlanamayacağı ölçüde ayıplı ya da sözleşme hükümlerine aynı ölçüde aykırı olursa sözleşmeden dönme, 2- Eseri alıkoyup aynı oranda bedelden indirim isteme, 3- Aşırı bir masraf gerektirmediği takdirde, bütün masrafları yükleniciye ait olmak üzere eserin ücretsiz onarımını isteme(İş sahibinin genel hükümlerine göre tazminat isteme hakkı saklıdır.). İlk üç hakkın kullanılabilmesi için yüklenicinin kusuru aranmaz, ayıbın yükleniciden kaynaklanması yeterlidir.

Yüklenici hangi yöntemi kullanırsa kullansın eserin ayıpsız olarak ortaya çıkması gerekir. Yüklenici, sadakat ve özen borcu gereğince eseri iş sahibin yararına olacak şekilde meydana getirmek zorundadır. Akdin gereği gibi veya zamanında ifasını tehlikeye koyan tüm hallerinden zamanında iş sahibine haber vermek zorundadır. Yüklenicinin genel ihbar yükümlülüğünden doğan çeşitli özel açıklama ve yol gösterme yükümlülükleri vardır. Yüklenici ihbar mükellefiyetini zamanında yerine getirmezse bundan doğacak tüm zarardan da sorumludur (BK. md. 96). (TBK. md. 112)

O halde, davalının ameliyat öncesi muhtemelen hasıl olabilecek sonuç ve komplikasyonlar hakkında hastasını bilgilendirmesi BK. 357.(TBK. 472) maddesine göre bir zorunluluktur.

Ameliyattan sonra oluşabilecek hertürlü olumsuzluğu (komplikasyonu) iş sahibine tüm sonuçları ile açıklamalı, oluşması muhtemel tüm bu sonuçlar için iş sahibinin (hastanın) aydınlatılması ve bilgilendirilmesi, iş sahibinin de (hastanın) bu bilgilendirilmeden sonra işin yapılmasını istemiş olması gerekir. Ancak, bu durumda yüklenicinin hiçbir kusurunun bulunmaması halinde sorumluluktan kurtulabileceğinin kabulü gerekir. (Bu husus ayrıca İnsan Hakları ve Biyotıp Sözleşmesi'nin 5. ve 26. maddelerinde de hükme bağlanmıştır.)


Dosyada mevcut "izin ve bilgilendirme" formlarında; işlemin tıbbi sonuçlarının ve olası komplikasyonlarının anlatıldığı ve davacının bu işleme rıza gösterdiği yazılı ise de, bu rızanın az yukarıda vurgulandığı üzere aydınlatılmış rıza olması gerekir. Anılan belgede önerilen tedavi yönteminin başarı şansı ve süresi, bu yöntemin hastanın sağlığı için taşıdığı riskler, tıbbi sonuçları ve olası komplikasyonları konularında bir açıklama bulunmamaktadır. Somut olayda, genel soyut ibarelerle düzenlenmiş bir muvafakatname vardır. Davacı tarafından istenilen sonucun meydana gelmediği ortadadır, bu sonuca dair ayrıntılı uyarı, somut açıklama, onam formlarında yoktur, bu formların imzalatılması davalının uyarı görevini özel olarak yaptığı anlamını taşımaz, hastanın olası risk ve komplikasyonlar hususunda somut ve yeterli biçiminde aydınlatıldığının mevcut belgelerle ispatlanamadığı hususu sabittir.


Şu durumda; davalı yüklenicinin, davacı iş sahibini, eser sözleşmesinin ifasından sonra ortaya çıkabilecek komplikasyonlar hakkında yeterince bilgilendirmediği, dolayısıyla özen, sadakat ve aydınlatma borcunu gereğince yerine getirmeyen davalı yüklenicinin ortaya çıkan zarardan sorumlu bulunduğu ortadadır.


O halde mahkemece yapılan müdahaleler sonucu istediği sonuca ulaşamamasına rağmen tedavi bedelini ödemek zorunda kalan davacının, uğradığı bu zarar nedeniyle maddi tazminat ile uygulamalar sonrasında davacının çektiği ızdırap durumu da gözetilerek uygun bir manevi tazminatın takdir edilmesi gerekirken, davalının aydınlatma ve uyarı görevlerini tam olarak yerine getirmediği hususu gözardı edilerek yanılgılı değerlendirme ile istemin tümden reddi doğru görülmemiştir.


SONUÇ: Yukarıda açıklanan esaslar gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulü ile hükmün HUMK.nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA ve peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 11.02.2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


Yargıtay 3. Hukuk Dairesi 2013/6034 E. , 2013/10207 K.


"İçtihat Metni"

MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ


Taraflar arasında görülen tazminat davasının yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen hüküm davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.


Y A R G I T A Y K A R A R I


Temyiz isteminin süresi içinde olduğu anlaşıldıktan sonra dosyadaki bütün kağıtlar okunup gereği düşünüldü.

Davacı vekili dilekçesinde; müvekkilinin, göğüs küçültme ameliyatı ve karın yağlarının alınması konusunda davalı doktor ile anlaştığını, 23.03.2005 tarihinde yapılan ameliyat sonrası davacının göğüslerinde asimetrik değişiklik, ayrıca meme uçlarının yukarıya kalkık olduğunu, karında ve göğüslerdeki ameliyat yaralarının kaybolmadığını, bu nedenle görüşmeye gittiğinde davalının müvekkilinin yeniden ameliyat olması gerektiğini ve özel ücret almayacağını bildirdiğini, davalının özen borcunu gereği gibi yerine getirmediğini ileri sürerek; fazlaya ilişkin hakkı saklı olmak üzere, müvekkilinin ameliyat için yaptığı giderler ve vücudunun eski hale getirilmesi için gerekli tedavi giderleri karşılığı 10.000 TL maddi, davacının çektiği üzüntü ve ızdıraba karşılık 50.000 TL manevi tazminatın faizi ile birlikte davalıdan tahsilini talep etmiştir.

Davalı vekili cevabında; ameliyat ve sonrası tedavide müvekkilinin kusurunun bulunmadığını, davacının yaşı gözönüne alındığında sonradan bazı komplikasyonların ortaya çıkmasının bilimsel veriler içinde olduğunu savunarak; davanın reddini dilemiştir.

Mahkemece; davanın reddine dair verilen karar davacı vekili tarafından temyiz edilmiş ve Dairemizin 03.11.2011 gün ve 2011/12066 E.-2011/17227 K.sayılı ilamında belirtilen “…Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle kanuni gerektirici sebeplere ve özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik görülmemesine göre, sair temyiz itirazları yerinde değildir.

Taraflar arasında estetik ameliyat yapılmak suretiyle davacının karın yağlarının alınması ve göğüs küçültme işleminin yapılması hususunda anlaşma yapıldığı, ameliyat sonrasında davacının göğüslerinde asimetrik değişiklik olduğu ayrıcı meme uçlarının yukarıya doğru kalkık olduğu ve karın bölgesindeki ameliyat izlerinin kaybolmadığı iddia edilmiştir. Davaya dayanak yapılan maddi olgu estetik ameliyat yapılmak suretiyle istenilen

ve kararlaştırılan amaca uygun güzel bir görünüm sağlanmasıdır. Burada sözleşme yapılmasının nedeni belli bir sonucun (eserin) ortaya çıkmasıdır. Eser, yüklenicinin sanat ve becerisini gerektiren, bir emek sarfı ile gerçekleştirilen sonuçtur. O halde, taraflar arasındaki ilişki BK’ nun 355 ve devamı maddelerinde düzenlenen sözleşme ilişkisidir.

Yüklenicinin eseri iş sahibinin yararına olacak şekilde ve ona hiçbir zarar vermeden meydana getirmesi davalı yüklenicinin hem sadakat, hem de özen borcunu kapsar. Bu kural gereğince, yüklenici iş sahibinin yararına olan şeyleri yapmak ve zararına olan şeylerden kaçınmak zorundadır. İş sahibi ortaya çıkacak eserde belli niteliklerin bulunmasını arzu eder. Meydana getirilen eserin iş sahibinin beklentisini karşılamaması halinde sözleşmedeki yarar dengesi iş sahibi aleyhine bozulur. Bu bakımdan eserin fen ve sanat kurallarına uygun, iş sahibinin beklentilerini karşılar özelliği taşıması gerekir. Aksi halde, ayıplı olduğu kabul edilir. Yüklenici meydana getirdiği eserde ortaya çıkan ayıp ve eksikliklerden ayıba karşı tekeffül borcu gereğince sorumludur.

Yüklenici, sadakat ve özen borcu gereğince eseri iş sahibinin yararına olacak şekilde meydana getirmek zorundadır. Akdin gereği gibi veya zamanında ifasını tehlikeye koyan tüm halleri de zamanında iş sahibine haber vermek zorundadır. Yüklenicinin genel ihbar yükümlülüğünden doğan çeşitli özel açıklama ve yol gösterme yükümlülükleri vardır. Yüklenici ihbar mükellefiyetini zamanında yerine getirmezse bundan doğacak tüm zarardan da sorumludur (BK.md.96)

Somut olayda; dava dilekçesinde iddia edilen hususlar ... raporunda açıklanan gerekçeler dikkate alındığında yüklenicinin genel ihbar zorunluluğu kapsamında olan hususlardır. O halde, davalının ameliyat öncesi muhtemelen hasıl olabilecek sonuç ve komplikasyonlar hakkında hastasını bilgilendirmesi BK.md.357.maddesine göre bir zorunluluktur.

Bu nedenle; davalının, davacıyı bu konuda bilgilendirdiği ve gerekçeli açıklamaları yaparak uyardığı hususu ve davacının yeterli derecede aydınlatıldığı davalı tarafça kanıtlandığı takdirde davanın reddine karar verilmesi gerekirken, eksik inceleme ile hüküm kurulması doğru görülmemiştir.” gerekçeyle bozulmuştur.

Mahkemece, bozma ilamına uyulmuş, davacıya ait hasta yatırma kağıdı ameliyatın gerçekleştiği hastaneden getirtilerek davalı tanığı dinlenmiş ve sonrasında, davalının ameliyat öncesi muhtemelen meydana gelebilecek sonuç ve komplikasyonlar nedeniyle davacıyı bilgilendirdiği ve davacının yeteri derecede aydınlatıldığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.

Hüküm, davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

Uyuşmazlık; davalı yüklenicinin, eser sözleşmesini ifa etmeden önce, davacı iş sahibini ifadan sonra ortaya çıkan komplikasyonlar konusunda, yazılı olarak bilgilendirilip bilgilendirilmediği noktasında toplanmaktadır.

Davaya konu eser sözleşmesinin ifa edildiği sırada yürürlükte bulunan Hasta hakları Yönetmeliğinin 24.maddesi uyarınca tıbbi müdahaleden önce hastanın rızasının alınması şarttır. Bu rızanın, hastanın tıbbi müdahale ve sonuçları hakkında bilgilendirilmesinden sonra alınacağı ise izahtan varestedir. Somut olayda ise, ameliyatın gerçekleştiği hastanece düzenlenen belgeden, ameliyat sonrası ortaya çıkabilecek komplikasyonlar konusunda bir bilgilendirme yapılmadan davacının rızasının alınması ile yetinildiği anlaşılmaktadır.


Öte yandan, mahkemece dinlenilen davalı tanığı, davalının bölüm başkanı olduğu plastik cerrahi bölümünde asistan doktor olarak görev yaptığını, davacıyı tanımadığını ancak davalının hastaları ile ameliyat öncesinde konuşarak ameliyat hakkında bilgi verdiğini beyan etmiştir.


Şu durumda; davalı yüklenicinin, davacı iş sahibini, eser sözleşmesinin ifasından sonra ortaya çıkabilecek komplikasyonlar hakkında bilgilendirmediği, dolayısıyla özen ve sadakat borcunu gereğince yerine getirmeyen davalı yüklenicinin ortaya çıkan zarardan sorumlu bulunduğu ortadadır.


O halde mahkemece; davalının kusurlu davranışıyla istediği sonuca ulaşamamasına rağmen tedavi bedelini ödemek zorunda kalan davacının, uğradığı bu zarar ile birlikte vücudunda oluşan komplikasyonların giderilerek eski hale getirilmesi için gerekli tedavi giderinden ibaret olan maddi tazminat talebinin bilirkişi marifetiyle belirlenmesi ve sonrasında davacının çektiği ızdırap durumu da gözetilerek uygun bir manevi tazminatın takdir edilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme ile istemin tümden reddi doğru görülmemiştir.

Bu itibarla yukarıda açıklanan esaslar göz önünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulü ile hükmün HUMK. nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA ve peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 17.06.2013 gününde oybirliğiyle karar verildi.


Yargıtay 3. Hukuk Dairesi 2013/16671 E. , 2014/815 K.


"İçtihat Metni"

MAHKEMESİ : İZMİR 8. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ

TARİHİ : 09/04/2013

NUMARASI : 2009/554-2013/211


Taraflar arasında görülen tazminat davasının yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen hüküm davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.


Y A R G I T A Y K A R A R I


Temyiz isteminin süresi içinde olduğu anlaşıldıktan sonra dosyadaki bütün kağıtlar okunup gereği düşünüldü:

Davacı vekili dilekçesinde; davacının göğüs küçültme ameliyatı ve karın yağlarının alınması konusunda davalı ile anlaştığını, ameliyat sonrası davacının göğüs, karın boşluğu ve göbek kısmında aşırı şekil bozukluğu meydana geldiğini, sözkonusu ameliyatlar nedeniyle maddi ve manevi yönden çöküntüye uğradığını, davalının bu hatalı işlemleri sonucunda bekar olan davacının evlenmesinin çoçuk sahibi olmasının zora girdiğini, bu nedenlerle fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla 20.000,00 TL maddi, 80.000,00 TL manevi tazminatın dava tarihinden itibaren faiziyle birlikte davalıdan tahsilini talep ve dava etmiştir.


Davalı vekili cevap layihasında; davacıya uygulanan tıbbi tedavi ve girişimlerin tıbbi gereklere uygun olduğunu, davacıya ilk ameliyatın 16/05/2009 tarihinde yapıldığını, talep ettiği işlemlerin sorunsuz olarak gerçekleştirildiğini, ertesi gün taburcu edildiğini, ameliyat sonrasında yaralarının tam olarak iyileşmemesi üzerine 25/07/2009 tarihinde ikinci bir operasyon yapıldığını, iyileşme sorunu yaşayan ameliyat bölgelerinin temizlendiğini, bu ameliyatların her ikisinde de davacının olası riskler ve komplikasyonlar yönünden ayrıntılı olarak bilgilendirildiğini, davacının yaralarının kapanmasının uzaması ve buna bağlı sorunların davalının kusurundan kaynaklanmadığını, öte yandan, davacının tıbbi girişim süreciyle ilgili olarak aydınlatıldığını, kendisinden yazılı muvafakatname alındığını, aynı yönde Özel Gazi Hastanesi'nde de bilgilendirme yapıldığını ve muvafakatinin alındığını, davacı tarafın talep ettiği maddi tazminatın açıklığa kavuşturulması gerektiğini, talep edilen manevi tazminatın da fahiş olduğunu, bu nedenlerle davanın reddi gerektiğini beyan etmiştir.


Mahkemece; Adli Tıp Kurumu 3. Adli Tıp İhtisas Kurulu'nun 21/11/2011 tarihli raporunda yeralan "...Şeker hastalığı bulunan, 16 Mayıs 2009 tarihinde göğüs küçültme ve karın gerdirme operasyonu olan, ameliyat sonrası yaraları kapanmayan ve 25 Temmuz 2009 tarihinde 2. kez ameliyat olmak zorunda kalan Saffet kızı, 1975 doğumlu S.. K.. hakkında düzenlenen adli ve tıbbi belgelerin incelenmesinde; Karın germe operasyonları sonrasında özellikle orta hat yakınında olmak üzere cilt nekrozu görülebileceği, şeker hastalığı ve sigara içiciliğinin bu riski arttıracağı, bu nedenle şahısta gelişen cilt nekrozunun komplikasyon olarak kabul edilmesinin gerektiği, memelerde görülen hafif asimetri ve yara izlerinin de beklenir bir komplikasyon olduğu gözönüne alındığında, Dr. E.. D..'un uygulamalarına yönelik kusur atfedilmediği oybirliği ile mütalaa olunur..." ifadeye dayanarak, davacının ameliyat sonrasında vücudunda oluşan olumsuzlukların komplikasyon olarak kabul edilmesi gerektiği, davalı doktora atfı kabil kusur bulunmadığı sonuç ve kanaatine varıldığından bahisle davanın reddi cihetine gidilmiştir.


Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle kanuni gerektirici sebeplere ve özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik görülmemesine göre, sair temyiz itirazları yerinde değildir.


Taraflar arasında, davalı doktor tarafından davacının göğüs küçültme ve karın germe amacıyla 16/05/2009 tarihinde ameliyata alındığı, davacının ameliyat sonrası şikayetlerinin sürmesi ve yaralarının iyileşme sürecinin uzaması üzerine 25/07/2009 tarihinde ikinci bir ameliyatın yine davalı doktor tarafından gerçekleştirildiği konusunda anlaşmazlık bulunmamaktadır.


Davaya dayanak yapılan maddi olgu, estetik ameliyat yapılmak suretiyle istenilen ve kararlaştırılan amaca uygun güzel bir görünüm sağlanmasıdır. Burada sözleşme yapılmasının nedeni belli bir sonucun (eserin) ortaya çıkmasıdır. Eser, yüklenicinin sanat ve becerisini gerektiren, bir emek sarfı ile gerçekleştirilen sonuçtur. O halde, taraflar arasındaki ilişki BK'nun 355 ve devamı maddelerinde düzenlenen sözleşme ilişkisidir.


Yüklenicinin eseri iş sahibinin yararına olacak şekilde ve ona hiçbir zarar vermeden meydana getirmesi davalı yüklenicinin hem sadakat, hem de özen borcunu kapsar. Bu kural gereğince, yüklenici iş sahibinin yararına olan şeyleri yapmak ve zararına olan şeylerden kaçınmak zorundadır. İş sahibi ortaya çıkacak eserde belli niteliklerin bulunmasını arzu eder. Meydana getirilen eserin iş sahibinin beklentisini karşılamaması halinde sözleşmedeki yarar dengesi iş sahibi aleyhine bozulur. Bu bakımdan eserin fen ve sanat kurallarına uygun, iş sahibinin beklentilerini karşılar özelliği taşıması gerekir. Aksi halde, ayıplı olduğu kabul edilir. Yüklenici meydana getirdiği eserde ortaya çıkan ayıp ve eksikliklerden ayıba karşı tekeffül borcu gereğince sorumludur.


Yüklenici, sadakat ve özen borcu gereğince eseri iş sahibinin yararına olacak şekilde meydana getirmek zorundadır. Akdin gereği gibi veya zamanında ifasını tehlikeye koyan tüm halleri de zamanında iş sahibine haber vermek zorundadır. Yüklenicinin genel ihbar yükümlülüğünden doğan çeşitli özel açıklama ve yol gösterme yükümlülükleri vardır. Yüklenici ihbar mükellefiyetini zamanında yerine getirmezse bundan doğacak tüm zarardan da sorumludur (BK.md.96).


Somut olayda; dava dilekçesinde iddia edilen hususlar Adli Tıp raporunda açıklanan gerekçeler dikkate alındığında yüklenicinin genel ihbar zorunluluğu kapsamında olan hususlardır. O halde, davalının ameliyat öncesi muhtemelen hasıl olabilecek sonuç ve komplikasyonlar hakkında hastasını bilgilendirmesi BK.md.357. maddesine göre bir zorunluluktur.


Önemli bir diğer düzenleme de AVRUPA BİYOTIP SÖZLEŞMESİDİR. Bu sözleşme 9.12.2003 tarihli Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe girmiş ve iç hukukumuzun bir parçası haline gelmiştir.

Bu sözleşmenin “Amaç” başlıklı 1. maddesinde; “Bu sözleşmenin tarafları, tüm insanların haysiyetini ve kimliğini koruyacak ve biyoloji ve tıbbın uygulanmasında, ayırım yapmadan herkesin, bütünlüğüne ve diğer hak ve özgürlüklerine saygı gösterilmesini güvence altına almakla yükümlüdürler.”


Diğer yandan, Avrupa Biyotıp Sözleşmesinin 5. maddesinde “Rıza” konusu düzenlenmiş ve “Sağlık alanında herhangi bir müdahale, ilgili kişinin bu müdahaleye özgürce ve bilgilendirilmiş bir şekilde muvafakat etmesinden sonra yapılabilir. Bu kişiye, önceden, müdahalenin amacı ve niteliği ile sonuçları ve tehlikeleri hakkında uygun bilgiler verilecektir. İlgili kişi muvafakatını her zaman serbestçe geri alabilecektir.” düzenlemesiyle rızanın kapsamı belirlenmiş ve Dairemizin yerleşik uygulamalarına paralel düzenlemeler getirilmiştir. Salt ameliyata rıza göstermek yeterli değildir. Ayrıca, komplikasyonların da izah edilmesi gerekmektedir. Ancak, bu rızanın da az yukarıda vurgulandığı üzere aydınlatılmış rıza olması gerekir.


Nitekim Hekim Etiği Yönetmeliği'nin 26. maddesinde de konuya ilişkin düzenleme yapılmış ve "Hekim hastasını, hastanın sağlık durumu ve konulan tanı, önerilen tedavi yönteminin türü, başarı şansı ve süresi, tedavi yönteminin hastanın sağlığı için taşıdığı riskler, verilen ilaçların kullanılışı ve olası yan etkileri, hastanın önerilen tedaviyi kabul etmemesi durumunda hastalığın yaratacağı sonuçlar, olası tedavi seçenekleri ve riskleri konularında aydınlatır. Yapılacak aydınlatma hastanın kültürel, toplumsal ve ruhsal durumuna özen gösteren bir uygunlukta olmalıdır. Bilgiler hasta tarafından anlaşılabilecek biçimde verilmelidir. Hastanın dışında bilgilendirilecek kişileri, hasta kendisi belirler. Sağlıkla ilgili her türlü girişim, kişinin özgür ve aydınlatılmış onamı ile yapılabilir. Alınan onam, baskı, tehdit, eksik aydınlatma ya da kandırma yoluyla alındıysa geçersizdir. Acil durumlar ile, hastanın reşit olmaması veya bilincinin kapalı olduğu ya da karar veremeyeceği durumlarda yasal temsilcisinin izni alınır" düzenlemesiyle aydınlatmanın ne şekilde yapılacağı açıklanmıştır. Aydınlatılmış onamda ise ispat külfeti hekim yada hastanededir.


Davacı tarafından 16.05.2009 günlü Aydınlatılmış Onam Formu içeriğinde "Dr. E.. D.. tarafından şu andaki hastalığımın tedavisinde uygulanabilecek yöntemler anlatıldı . bunların içinde doktorumun önerdiği tedavi yönteminin olası riskli durumlarını ve tedaviyi kabul etmezsem hastalığımın seyrinin kötü yönde etkileneceğini anladım. Bu bilgiler ışığında kendi serbest irademle abdominaplasti meme küçültme tedavisinin bana uygulanmasını onaylıyorum "ifadelerinin yer aldığı işlemin tıbbi sonuçlarının ve olası komplikasyonlarının anlatıldığı ve davacının bu işleme rıza gösterdiği yazılı ise de, bu rızanın az yukarıda vurgulandığı üzere aydınlatılmış rıza olması gerekir. Anılan belgede önerilen tedavi yönteminin başarı şansı ve süresi, bu yöntemin hastanın sağlığı için taşıdığı riskler, tıbbi sonuçları ve olası komplikasyonları konularında bir açıklama bulunmamaktadır. Somut olayda genel soyut ibarelerle düzenlenmiş bir muvafakatname vardır.


Yine 13.11.2006 tarihinde imzalanan Muvafakatname belgesinde de "...cerrahi müdahaleyi yapacak olan Op. Dr. E.. D.., bana ameliyatı ayrıntılı bir şekilde anlattı. Bende bu müdahalenin şeklini ve sonuçlarını ve daha sonra ortaya çıkabilecek komplikasyonları tamamen anladım. Ben 1. maddede belirtilen ameliyatta, ameliyat esnasında evvelden akla gelmeyen durumlarda gerek görüldüğü takdirde ilave ve farklı şekilde müdahalelerin yapılabileceğini kabul ediyorum . Ben anestezi doktorunun benim için uygun olarak seçtiği anestetik madde ve şeklini onun direktif mesuliyet ve kontrolu altında tatbik etmesini uygun buluyor ve kabul ediyorum" ifadelerinin yer aldığı, sözkonusu ifadelerin soyut genel ibareler olup hastanın olası risk ve komplikasyonlar konusunda somut ve yeterli bir şekilde aydınlatıldığının mevcut belgelerle hekim tarafından ispatlanamadığı hususu sabittir.


Şu durumda; davalı yüklenicinin, davacı iş sahibini, eser sözleşmesinin ifasından sonra ortaya çıkabilecek komplikasyonlar hakkında yeterince bilgilendirmediği, dolayısıyla özen ve sadakat borcunu gereğince yerine getirmeyen davalı yüklenicinin ortaya çıkan zarardan sorumlu bulunduğu ortadadır.


O halde mahkemece; davalının kusurlu davranışıyla istediği sonuca ulaşamamasına rağmen tedavi bedelini ödemek zorunda kalan davacının, uğradığı bu zarar ile birlikte vücudunda oluşan komplikasyonların giderilerek eski hale getirilmesi için gerekli tedavi giderinden ibaret olan maddi tazminat talebinin bilirkişi marifetiyle belirlenmesi ve sonrasında davacının çektiği ızdırap durumu da gözetilerek uygun bir manevi tazminatın takdir edilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme ile istemin tümden reddi doğru görülmemiştir.


Bu itibarla yukarıda açıklanan esaslar göz önünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulü ile hükmün HUMK. nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA ve peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 23.01.2014 gününde oybirliğiyle karar verildi.



Estetik ameliyat sebebiyle maddi ve manevi tazminat talepleriniz için dava açmadan önce, Yargıtay’ın ve mahkemelerin estetik operasyonlarıyla ilgili tutum ve içtihatlarına hakim bir avukattan bilgi almanız ve yargılamayı bu tür davalarda tecrübeli bir avukat ile takip etmeniz hak kaybına uğramamanız için önem arz etmektedir. Sorularınız ve detaylı bilgi için bize telefon, whatsapp, mail ve diğer iletişim kanalları üzerinden ulaşabilirsiniz.



28 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör
bottom of page